20 Nisan 2010 Salı
Küçük İnsanların Büyük Hayatları (Dostoyevski-İnsancıklar)
Dostoyevski'nin ilk romanı İnsancıklar (1844) edebiyat tarihinin tuhaf vakaların biridir. Dostoyevski henüz 23 yaşındaydı, kimseye söylemeden bir köşede yazdı İnsancıklar'ı. Bitirdiğinde bir arkadaşı vasıtasıyla el yazmasını dönemin yazarlarından Nekrassov'a ulaştırdı. Nekrassov o kadar beğenir ki romanı, kendi deyimiyle “yeni Gogol'la” tanışmak için sabahı beklemeden gece yarısında yazarın evine gider ve romandan duyduğu hoşnutluğu iletir. Dostoyevski dahi aldığı bu olumlu tepkiye şaşırır, ileriki zamanlar anılarında bunu sıkça dile getirmiştir.
Kitabı basılan yazar, İnsancıklar'la Rusya'da beklemediği kadar büyük bir üne kavuşur. Ancak bu romandan sonra kısa sürede unutulur, bu ününü tekrar yirmi yıl sonra Suç Ve Ceza ile yakalayabilir.
Kitabı basılan yazar, İnsancıklar'la Rusya'da beklemediği kadar büyük bir üne kavuşur. Ancak bu romandan sonra kısa sürede unutulur, bu ününü tekrar yirmi yıl sonra Suç Ve Ceza ile yakalayabilir.
Roman birbirleri ile karşı evlerde kalan iki yoksul sevgilinin karşılıklı mektuplaşmalarıdır; Makar Devuşkin ve Varvara Dobroselova. Hakikaten insancık tanımına uyan iki kişidirler. Sürekli birbirlerine olan sevgilerini anlatırlar mektuplarında; alçak gönüllülük yaparlar sürekli; yoksuldurlar ama hediye alırlar, para gönderirler birbirlerine diğerini mutlu etmek için. Daha da ötesi yoktur. Varvara daha güzel yazar mektupları; betimlemeleri daha güzel yapar, duygularını daha güzel ifade eder. Makar bunun altında kalır hep, sürekli geliştirmeye çalışır kendini. Ortaya çıkan durum bize günün Rusya'sında ki edebiyatın durumunu aktarır.
Bu çokta insanı kitabın başında tutmayacak hikaye, Dostoyevski'nin mükemmel anlatımıyla kendini bir solukta okutuyor. Aşağıda verilen alıntı Dostoyevski'nin akılcı anlatımını yansıtıyor:
“(...) Devrisi akşam evin içinde el ayak çekildikten, herkes yattıktan sonra Pokrovski odasının kapısını açtı, eşikte durup konuşmaya başladık. O zaman birbirimize söylediklerimizden hiçbirini anımsamıyorum. Yalnızca çok korktuğum, şaşırdığım, kendi kendime kızdığım aklımda. Sabırsızlıkla konuşmamızın sonunu bekliyordum, oysa bir yandan da sözü uzatmaya bütün gücümle çalışıyordum. Gün boyu hep bu anı beklemiş, soracağım soruları, vereceğim yanıtları hazırlamıştım... (...)”
Ne kadar gerçek değil mi? Yüz altmış altı yıl önce yazılmış ve hiç eskimemiş. Sürekli anlamlanarak ilerlemiş.
Alıntı yapılacak bölüm çok. Bunun yerine küçük insanların küçük hayatlarını, küçük dertlerini Dostoyevski'nin akılcı anlatımıyla nasıl büyük hayatlara, büyük dertlere dönüştüğünü bir an önce okumaya davet ediyorum.
18 Nisan 2010 Pazar
Atam Sen Rahat Uyu...
Cumhuriyet gezetesi yine yaptı yapacağını, bir kez daha bu kadar da olmaz dedirtiyor insana. Üç yeni yazar eklemiş yazar kadrosuna; ikisini tanımıyorum ama üçüncüsünü gayet iyi tanıyorum... Roman yazarımız, şairimiz, yönetmenimiz, ünlü Cihangir aydınımız Tuna Kiremitçi'miz Cumhuriyet'e yatay geçiş yapıyor. Yakında kültür sanat yönetmeni de yaparlar onu.
Çözülüşe" direnç uygulayan" Cumhuriyet, sadece politika konusunda "direniyor." İşte bu yüzden ilerlemiyor, geriliyor. "Issız Adam" kopyası filmi ile başarılı yönetmen ünvanı alan Tuna Kiremitçi işte bu yüzden günlerce reklamı yapılarak Cumhuriyet yazarı oluyor.
Şimdi Cumhuriyet okur-yazarlarının gururla söylediği ama söyleyenlerin sesinin giderek kısıklaştığı o meşhur marşı bir kez de hep beraber söyleyelim. "Atam sen rahat uyu, bekçisiyiz biz Cumhuriyet'in.."
Cumhuriyet Gazetesi yönetimine ve Tuna Kiremitçi'ye başarı dileklerimi bir kez daha iletiyorum. Kolay Gelsin...
Çözülüşe" direnç uygulayan" Cumhuriyet, sadece politika konusunda "direniyor." İşte bu yüzden ilerlemiyor, geriliyor. "Issız Adam" kopyası filmi ile başarılı yönetmen ünvanı alan Tuna Kiremitçi işte bu yüzden günlerce reklamı yapılarak Cumhuriyet yazarı oluyor.
Şimdi Cumhuriyet okur-yazarlarının gururla söylediği ama söyleyenlerin sesinin giderek kısıklaştığı o meşhur marşı bir kez de hep beraber söyleyelim. "Atam sen rahat uyu, bekçisiyiz biz Cumhuriyet'in.."
Cumhuriyet Gazetesi yönetimine ve Tuna Kiremitçi'ye başarı dileklerimi bir kez daha iletiyorum. Kolay Gelsin...
11 Nisan 2010 Pazar
"Vavien"
Kocasının kasabaya yeni açılacak huzurevinin elektrik işlerini alması için milletvekiline sorar kadın;
-Siz demediniz mi? Kendi adamımız dururken, niye dışarıdan adam gelsin?
Bu konuşma "Vavien" filminde geçiyor. Filmin genelini anlatmıyor bu konuşma, bu örnek sadece bir ayrıntı. Sadece beğendiğim için koyuyorum bu konuşmayı.
Filmi yeni izledim. Yeni izlemenin heyecanıyla şiddetle tavsiye ediyorum okura. Uzun uzun analiz etmeyip kısaca söyliyeyim; film kasabada yaşayan bir aileyi konu alıyor. Baba, anne ve oğul; karısını sevmeyip mutluluğu başka bir kadında arayan bir koca, en büyük korkusu kocasını kaybetmek olan bir kadın, ergenlik çağında bir erkek evlat. Bu ailenin gerçekçi hikayesi.
Küçük ayrıntılar çok hoşuma gitti filmde. Mesela; filmin en ciddi sahnesinde sigara yakılan çakmağın ışıklı olması çok garipti. O kişinin sınıfsal konumunu güzel ifade ediyor o yanıp sönen çakmak.
Yönetmen: Taylan Biraderler
Oyuncular: Engin Günaydın
Binnur Kaya
Settar Tanrıöğen
Tavsiye Yazılar
Güzel bir eleştiri yazısı
Bu yazıda güzel
-Siz demediniz mi? Kendi adamımız dururken, niye dışarıdan adam gelsin?
Bu konuşma "Vavien" filminde geçiyor. Filmin genelini anlatmıyor bu konuşma, bu örnek sadece bir ayrıntı. Sadece beğendiğim için koyuyorum bu konuşmayı.
Filmi yeni izledim. Yeni izlemenin heyecanıyla şiddetle tavsiye ediyorum okura. Uzun uzun analiz etmeyip kısaca söyliyeyim; film kasabada yaşayan bir aileyi konu alıyor. Baba, anne ve oğul; karısını sevmeyip mutluluğu başka bir kadında arayan bir koca, en büyük korkusu kocasını kaybetmek olan bir kadın, ergenlik çağında bir erkek evlat. Bu ailenin gerçekçi hikayesi.
Küçük ayrıntılar çok hoşuma gitti filmde. Mesela; filmin en ciddi sahnesinde sigara yakılan çakmağın ışıklı olması çok garipti. O kişinin sınıfsal konumunu güzel ifade ediyor o yanıp sönen çakmak.
Yönetmen: Taylan Biraderler
Oyuncular: Engin Günaydın
Binnur Kaya
Settar Tanrıöğen
Tavsiye Yazılar
Güzel bir eleştiri yazısı
Bu yazıda güzel
6 Nisan 2010 Salı
İşte Özgür Ve Gerçek Mutlu İnsan
Bütün haber siteleri bunu yazıyor; Apple'in yeni ürünü "ipad" çıktı. Apple Shop'ların Önlerinde geceden devasal kuyruklar oluştu. İşte mutlu sona eren bir insan. Gece sabaha kadar beklemiş ve hemen gidip ipad'ini almış. Onun gibi gerçek mutluğu tatmak isterseniz size kötü bir haberim var; ipad şuanlık sadece ABD'de piyasada. Yakında Türkiye'ye gelmesini heyecanla bekliyoruz. Hatta şimdiden Teknosa'nın önünde sıraya geçelim.
Gece sıra beklerken uykuya dalanlar da var, internette vakit geçirenlerde. Zaman geçmez yoksa...
İşte sıranın en önünde durup ipad'ini hemen alan insan. Apple çalışanları Apple adına onu alkışlıyor. Basın kapıda bin dolar verip ipadini satın alan bu dünyanın en mutlu insanını foğraflamak için.
3 Nisan 2010 Cumartesi
Nefes Alamıyorum
Çok sinemaya gitmem çünkü param yok o kadar. Ama sinemada film izlemenin keyfini bilirim. Film festivallerinin vazgeçilmez mekanı, Cumhuriyet'le yaşıt, tarihi Emek Sineması artık yok. Yerine alışveriş merkezi yapılacak diyorlar. Alışveriş merkezinin içinde sinemada olacakmış. Daha lüks olur herhalde.
İnsanlar kapalı alanlara kaçıyor. Daha fazla duvar, daha fazla çimento, daha fazla beton, daha az gökyüzü.
Nefes alamıyorum artık.
İnsanlar kapalı alanlara kaçıyor. Daha fazla duvar, daha fazla çimento, daha fazla beton, daha az gökyüzü.
Nefes alamıyorum artık.
İstanbul film festivali açılış konuşması sırasında kültür bakanı protesto edildi.
Göstericiler Emek Sineması'nın kapatılmasını protesto ettiler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)