tag:blogger.com,1999:blog-7652057659450507192023-11-16T03:17:11.462-08:00AKLIMDAN GEÇENLERSöz genelde uçuyor, bişeyler kalsın diye yazalım...ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.comBlogger15125tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-50682895116080983612015-01-08T20:47:00.000-08:002015-01-08T20:47:32.492-08:00Metin Göktepe!<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmGT1018qlLG-G157fbiG3_dqAG3Y6bU0tDTuafn1iIjxVG1QDFrxLgvhUGbFM7ydEH_xhfOWodAljM5r7TywR5zE-rbkwKLe0K1Mp6zHC_rdL-CTppiIsK3bBgygbGPeZR6qCwCtz3kB7/s1600/metin-goktepe_99210.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmGT1018qlLG-G157fbiG3_dqAG3Y6bU0tDTuafn1iIjxVG1QDFrxLgvhUGbFM7ydEH_xhfOWodAljM5r7TywR5zE-rbkwKLe0K1Mp6zHC_rdL-CTppiIsK3bBgygbGPeZR6qCwCtz3kB7/s1600/metin-goktepe_99210.jpg" height="320" width="263" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bugün Metin Göktepe'nin katledilişinin 19. yılı.</td></tr>
</tbody></table>
Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 tarihinde Ümraniye E Tipi Cezaevinde
yaşamını yitiren Orhan Özen ile Rıza Boybaş'ın Alibeyköy'de yapılacak
cenaze törenine 'Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar' diyerek gitti. Metin'e sarı basın kartı soruldu ve mezarlığa sokulmadı. Metin gitmeyip görevini yapmak için ısrar etti. Polis cenaze törenine saldırdı. Yoğun polis ablukasının olduğu
Alibeyköy'de 500'ün üzerinde kişi gözaltına alındı. Metin'de alındı.<br />
Diğer 500 kişiyle birlikte Eyüp Kapalı spor salonuna konuldu. Polisler basına karşı hassastı. Metin salona girerken polisler birbirini uyardı.<br />
-Dikkat edin gazeteci... Özel muamele yapın.<br />
Mehkemede yargılan polislerden Murat Polat genel muameleyi ifadesinde şöyle anlatıyor:<br />
-Gözaltına alınanlar salona girdiklerinde yüzüstü yatırılıyordu. Tuvalete gidenlerin dönüşte hırpalanmış vaziyette olduğunu görüyordum. Çevik Kuvvet Amiri Korkmaz Karaşıoğlu gözaltına alınanlara hitaben "Orospular bu tarafa, pezevenkler bu tarafa" diyordu.<br />
Metin bu genel muameleye maruz kalmadı onu ayrı bir yere koydular. Onun üzerine ayrıca saldırılıyor copların biri iniyor biri kalkıyordu. Metin yere yıkılınca yukarıdaki çağrı yineleniyordu.<br />
-Gazeteciye özel muamele...<br />
Polis Memuru Şuayip Mutluer ifadesinde özel muamele sonucu Metin'in ne hale geldiğini şöyle anlatıyordu:<br />
-Tuvalete giden kısımda bir kişinin yerde yattığını gördüm. Kafasına mont çekilmişti. Metin Kuşat'a kim olduğunu sordum. Gazeteci dedi. Niye vuruyorsunuz dedim. Ezan okumasını ve İstiklal Marşı'nı bilmiyor dedi. Boşver dedim. Yerde yatan şahsa bir tekme attım.<br />
Şuayip Mutluer ilk ağızdan anlatmaya devam ediyor.<br />
-3-4 dakika sonra Saffet Hızarcı'nın yerde yatan şahsa "Bu Ali için, bu Rüştü için, Bu Süleyman için" diyerek vurduğunu gördüm. <br />
Genel muameleye geri dönelim. Polis Memuru Fedai Korkmaz anlatıyor:<br />
- Eyüp Spor Salonu'na getirilen şahısların tribüne alınması sırasında üzerinde "haydar" yazılı beyaz copu kullandım. İçeri gelenlerin kaba kısmına vurdum. Daha sonra bu cop Murat Polat ve Metin kuşat tarafından kullanıldı.<br />
Emniyet Amiri Seydi Battal Köse Eyüp'e 12.00'de geldiğini belirtiyor. Kendisine bir kişinin fenalaştığını söyleniyor. Kendiside dışarı çıkartmalarını söylüyor. Olay Köse'nin ağzından mahkeme tutanaklarına şöyle yansıyor:<br />
-4 kişi bu şahsı tutarak dışarı çıkarttılar.Yere yatırdılar. Başına Fikret Kayacan ve Tuncay Uzun'u bıraktım. Yanından ayrılmamalarını tembih ettim. Giriş kapısındaki polislere insanları dövmemelerini söyledim. Metin Kuşat bana Şuayip Mutluer'in ve Buhan Koç'un Metin Göktepe'yi dövdüklerini anlattı. Saat 19.30'da Mehmet Aköse yanıma gelerek çay büfesinin önünde bir cesedin bulunduğunu bildirdi. Yanına gittim, nabzını tuttum, <b>ölmüştü!</b> <br />
Köse anlatmaya devam ediyor;<br />
-Bir süre sonra İlçe Emniyet Müdürü M. Ali Aydın Akdemir salona geldi. Başkomiser Mustafa Karataş İlçe Emniyet Müdürü'nün salonda kimlikleri karıştırarak, Metin Göktepeni kimliğini aldığını söyledi. Sonra salıverme tutanağı hazırlandı. Tutanakta Metin Göktepe'nin ismi bulunmuyordu. Bu şekilde gözaltına alınmadığının tespiti yapılmış oldu.<br />
<br />
Olay gününde Metin Göktepe'nin evine gidelim birde. Annesi Fadime Ana üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen yaşayarak anlatıyor:<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYWnhMvPt7nZQBI94XfRzq3zSG9vqKRk3ra68mkMJL7VIwN1MSOYyoo1Fr1p8_1WieLZpOegW3gbwisVVCuOKpTpwOzgJD8ub58aA2uWNVC-yYUzRieDfLz6vKR5tA46KqSKFGf3kzyi07/s1600/DSC_1238.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYWnhMvPt7nZQBI94XfRzq3zSG9vqKRk3ra68mkMJL7VIwN1MSOYyoo1Fr1p8_1WieLZpOegW3gbwisVVCuOKpTpwOzgJD8ub58aA2uWNVC-yYUzRieDfLz6vKR5tA46KqSKFGf3kzyi07/s1600/DSC_1238.JPG" height="200" width="136" /></a></div>
<span id="goog_357145773"></span><span id="goog_357145774"></span>-“Aziz okula gidecekti. 'Anne çay koydun mu?' dedi, dedim 'Evet koydum, Metin’de gelir şimdi'. Sonra o ekmek almaya gitti. Geri geldi ki ağlıyor. 'Aziz ne oldu' dedim. 'Anne abimi vurmuşlar' dedi. 'Cerrahpaşa’da yatıyormuş' dedi. Ahhh… Gözüm ne kapı gördü ne bir şey. Ağlıyorduk, sesimizi duyan geldi. Kendimi balkondan aşağı atacaktım, beni tuttular. Orda bayılıp düşmüşüm. Bir yere götürmüşler beni, hiç haberim yok. Sonra eve geldim ki ev bir kalabalık. Dedim 'Oyy Metin ölmüş, Metin yok..'<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Davası uzun ve olaylı sürdü. Gazetecilerin ve kamoyunun gücüyle olayın faillerinden 6'sı 7 yıl 6 ay hapis cezası aldı. İçeride 1 yıl 6 ay kalıp 1999 affından yararlanıp çıktılar. Türkiye'de ilk katili ceza alan gazeteci Metin Göktepe. <br />
<br />
<br />
<br />
<span style="font-size: x-small;">Not1: İfadeler Nazım Alpman'ın Şubat 1997'de Milliyet'teki yazısından. Annesinin sözleri ise İleri Haber'deki Meryem'in röportajından.</span><br />
<span style="font-size: x-small;">Not2: Bütün gecemi Metin Göktepe'ye ayırdım. Hakkındaki gazete haberlerini vs. okudum. Davaya müdahil avukat, sanık, hakim, emniyet müdürü bulabildiğim ne varsa baktım. Bilmememin utanılacak bir şey olduğunu düşünüp okudum. Okudukça bilmediğime utandım. Bir gazeteciyi anmanın en güzel şekli yazmak olacağı için yazdım. Uykum geldi, Metin Göktepe'ye duyduğum sorumluluktan bu yazıyı bitirmeden uyumamaya karar verdim. Sabah oldu, yazı bitti -Metin Göktepe 19 yıl önce dün öldürüldü- ben uyuyorum.</span>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-75865769570626108152014-10-27T18:53:00.000-07:002014-10-27T18:53:16.107-07:00Ara Ve Merhaba..Yaklaşık 5 yıl olmuş bloğu açalı. Toplam 29 gönderi yazmışım, 13 tanesini yayınlamışım. Yazılanlara bir göz attım, büyük bir kısmını okuyamadım utancımdan. Kötü bir şey yok ama bir hamlık var azıcık. Daha keskin, kısa, vurucu ve öznesi yüklemi yerinde cümleler lazımmış. Ama yinede yazmışım, çokta iyi etmişim. Buradan devam..<br />
Geriye baktığımda hiç ara vermeseymişim diyorum ama vermişim. Söz genelde uçuyor diye başlamışım, yazmadığım bir çok şey uçtu, gitti. Neyse bırakalım geçmişi, şimdiye bakalım; yazmaya yine devam ediyorum, daha doğrusu uzun bir aradan sonra böyle bir düşüncem var. Bu sefer tarz biraz farklı olacak gibi. Açıklamayı uzunca yapmak istemiyorum. Deneysel bir şeyler var. Yazı öne çıkacak gibi duruyor önce. Sonrasında görsel bişeyler deneyeceğim. Yöntem tartışmasını uzatmaya gerek yok. Farkı yazdıkça ya da okudukça görürüz.<br />
Uzun bir aradan sonra "Söz genelde uçuyor" diyelim ve başlayalım...ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-61285815715464173942011-06-04T17:17:00.000-07:002011-06-04T17:19:45.717-07:00NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ*<div style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">2010 yılı Nobel Edebiyat Ödülüne Peru'lu yazar </span></span><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">Vargas Llosa layık görüldü. Ödül sahibini açıklayan Nobel Jürisi Başkanı Peter Englund, Llosa’nın eserlerinde Latin Amerika’daki iktidar yapılanmaları ile toplumsal ilişkileri ve bunlara karşı direnişi gözler önüne sermesi sebebiyle ödüle layık görüldüğünü açıkladı.</span></span></b></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGwhhrmR43qTYEOAeKTXHIorW_4NY_QYkdoHNZlkh5IOkska6ShBtnupYXTA_GJg-J3GlUgD1kX2JjPBCRSI4gdBuzKoy8ePLU_0gFoCOCAWq9D3WUNpHUScY6hVAQL6nS1wRoblksSg7c/s1600/ReseNa_biogrAfica_de_Mario_Vargas_Llosa_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGwhhrmR43qTYEOAeKTXHIorW_4NY_QYkdoHNZlkh5IOkska6ShBtnupYXTA_GJg-J3GlUgD1kX2JjPBCRSI4gdBuzKoy8ePLU_0gFoCOCAWq9D3WUNpHUScY6hVAQL6nS1wRoblksSg7c/s200/ReseNa_biogrAfica_de_Mario_Vargas_Llosa_1.jpg" width="150" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Mario Vargas Llosa</td></tr>
</tbody></table><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Bu yazı Vargas Llosa'nın kim olduğunu anlatmak amacıyla yazılmıyor. Yazar üzerinden nobel ödüllerini tartışacak bir zemin hazırlamayı amaçlıyor. </span></span></b> </div><div style="margin-bottom: 0cm;"><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Perulu yazar Amerika edebiyatının önde gelen yazarları arasında gösteriliyor. 1996’da Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü’nü alan, 1976'da Uluslararası Yazarlar Birliği PEN'in genel başkanlığına seçilen Llosa’nın eserleri okul kitapları olarak okutuluyor. </span></span></b> </div><div style="margin-bottom: 0cm;"><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Llosa'nın ispanyolca 30 kitabı olmasına karşın türkçede 12 kitabı Can Yayınları tarafından </span></span></b><span style="color: black;"><span style="font-style: normal;"><span style="text-decoration: none;">(Teke Şenliği, Don Rigoberto'nun Not Defterleri, Üveyanneye Övgü, Palomino Molero'yu Kim Öldürdü, Mayta'nın Öyküsü, Kent ve Köpekler, Elebaşılar / Hergeleler, Julia Teyze, And Dağlarında Terör, Cennet Başka Yerde, Yeşil Ev, Masalcı) çevrili.</span></span></span></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Latin Amerika'nın diğer birçok yazarından ayrıldığı önemli nokta, koyu bir serbest piyasa savunucusu olması ve sağ siyasetin önemli temsilcilerinden olması. 1990’da Peru devlet başkanlığına adaylığını koyan, ancak seçilemeyen yazar, kendisini Latin Amerika’daki değişim rüzgarına siper etmeye adamıştır.<a name='more'></a></span></span></b></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Llosa son yıllarda kendi ülkesinden çok Venezuela ve Venezuela hükümetine karşı aldığı tutumlarla öne çıkıyor. Bu duruma örnek olarak geçtiğimiz yılın Mayıs ayında Karakas’ta düzenlenen CIA (ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı) ile bağları bilinen forumu verebiliriz. “Latin Amerika Sorunu: Özgürlük, Demokrasi, Mülkiyet ve Yoksullukla Mücadele” başlıklı forum, Mario Vargas Llosa’nın içinde bulunduğu ekip tarafından CIA işbirliği ile düzenleniyor.</span></span></b></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Başarısız darbe girişiminden sonra ordudaki muhaliflerin sığındıkları yer olan, eskiden Four Seasons olarak bilinen Caracas Palace Otel’de gerçekleştirilen foruma Llosa’nın dışında, Llosa’nın liberal bir gazeteci olan oğlu Alvaro, Nikaragua’daki başkanlık yarışında Daniel Ortega’ya yenilen Eduardo Montealegre, Bolivya’da Evo Morales’e yenilen Jorge Quiroga, Meksika eski Dışişleri Bakanı ve CIA ajanı olduğu iddia edilen Jorge Castaneda katıldı.</span></span></b></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Gerçekleştirilen forum, Venezuela’da ifade özgürlüğünün baskı altında olması ve Chavez “diktatörlüğünün” her geçen gün daha da güçlenmesini konu alıyor. Aslında forumun amacı, Chavez ve diğer Venezuelalı devlet adamlarını kışkırtıp tepki göstermelerini sağlamak ve bunun sonucunda ülkede ifade özgürlüğünün kısıtlandığı iddialarını destekleyen bir örnek daha göstermekti.</span></span></b></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Forumu düzenleyen Llosa ve ekibi, forumun yasaklanmasını, katılımcılara yaptırım uygulanmasını umut ettiler, ancak Venezuela hükümeti bunu yapmadı.</span></span></b></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikPEXkFYaXeLgj6z6O4OiwDd5j3ty1JozMR4YczLoDXYiQzFubEHHXyn4qltrrw6szou1HDmwlUkjZNIll994_H5z1Hh10V_xGFPNRLpnnkMCm8WMVLRN3zMcewq8P9vZwJQOiHLiIbKU9/s1600/imgname--nobel_prize_winners_are_also_supply_chain_people---50226711--images--nobelprize.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="186" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikPEXkFYaXeLgj6z6O4OiwDd5j3ty1JozMR4YczLoDXYiQzFubEHHXyn4qltrrw6szou1HDmwlUkjZNIll994_H5z1Hh10V_xGFPNRLpnnkMCm8WMVLRN3zMcewq8P9vZwJQOiHLiIbKU9/s200/imgname--nobel_prize_winners_are_also_supply_chain_people---50226711--images--nobelprize.jpg" width="200" /></a><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">Forumun bir parçası olarak 50 Venezuelalı öğrenci süreçte etkin rol almak üzere üç günlük eğitimlere tabi tutuldu. Bu eğitimlere katılacak öğrenciler Caracas’taki CIA Gençlik Departmanı tarafından seçildi. CIA özellikle Doğu Avrupa’da benzer süreçlerde rol almış ve deneyim kazanmış öğrencileri seçti.</span></span></b></div><div style="margin-bottom: 0cm;"><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Verilen örnekle birlikte ödülün neden verildiğini bir kez daha hatırlayalım: “Latin Amerika’daki iktidar yapılanmaları ile toplumsal ilişkileri ve bunlara karşı direnişi gözler önüne sermesi sebebiyle.” Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Ödül yazarın edebi kişiliğine mi veriliyor yoksa başka işler mi dönüyor ödül verilirken? Meşhur “Futbol, sadece futbol değildir.” sözünü hatırlayalım: Ne güzel edebiyata uyarlanır değil mi? Bir de Alfred Nobel'i hatırlayalım: 1864'te dinamit barutunu bulduğunu, ömrü boyunca savaşan ülkelere ürettiği dinamitleri satarak milyonlarca dolar kazandığını, savaşlardan kazandığı kanlı servetle barış ödülünü nasıl verdiğini...</span></span></b><br />
<b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">Şimdi bugüne kadar bütün nobel edebiyat ödülü almış yazarlara, aldıkları dönemle birlikte tekrar tekrar bakalım. Bu anlatılanlar sadece Llosa'ya mı ait yoksa hepsine mi? </span></span></b> </div><b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Bitirmeden Nobel Edebiyat Ödülü'nü reddetmiş Sartre'ı tekrar hatırlayalım ve hiç unutmayalım...</span></span></b><br />
<br />
<br />
<b><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"><i><span style="font-size: x-small;">* Ünlem'in 6. sayısında yayınlanmıştı.</span></i></span></span></b>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-2798187790051734612010-11-23T16:14:00.000-08:002010-11-23T16:14:09.074-08:00NATO Özgürleştirir!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZmNlHL8BSatHMjiamlaP8d3o2pqoR6sVyVuj7P-OhdOk_89Q6B25HFFgvFtv9nlo_C82XYMP4ZZamMahuVGSc1VRTtbT4lsIcbBPRRVrQe-TwfMJUdJnxmH3lYqRF7gubJJe0keaLJFky/s1600/10.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZmNlHL8BSatHMjiamlaP8d3o2pqoR6sVyVuj7P-OhdOk_89Q6B25HFFgvFtv9nlo_C82XYMP4ZZamMahuVGSc1VRTtbT4lsIcbBPRRVrQe-TwfMJUdJnxmH3lYqRF7gubJJe0keaLJFky/s320/10.jpg" width="320" /></a></div> NATO’nun Afganistan'daki en üst düzey sivil yetkilisi Mark Sedwill, Taliban'ın karargahı olarak bilinen Kandahar da dahil olmak üzere, Afganistan'ın büyük kentlerinde yaşayan çocukların, "Londra, New York ve Glasgow'dan daha güvenli bir ortamda yaşadığını" ileri sürdü.<br />
<br />
Sedwill, BBC'ye verdiği demeçte, Afganistan'ın başkenti Kabil'deki çocukların, bomba riski yüzünden kendilerini tehlikede hissettikleri yönündeki sözlerini reddederek, Kabil ve diğer büyük kentlerde aslında çok fazla bomba riski bulunmadığını savundu.<br />
<br />
En acısı bu herhalde: seni sen değil, sana silah doğrultan kocaman adamlar anlatıyor. İşte güvenli ortamda yaşayan bazı çocuklar:<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO_C66L5wR9-pL9dWnmtS2j696eGI7cAmqga_huXhQeKEiRzssF_SDx5FHcx3xKgcObogKedOPl3HBGvYZM2Qbeg6WET6UQ1chPjbZ1dSF7DmloWzwAgn7HSZiCCkuk3q4-1A7WMCwFOaD/s1600/10915.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO_C66L5wR9-pL9dWnmtS2j696eGI7cAmqga_huXhQeKEiRzssF_SDx5FHcx3xKgcObogKedOPl3HBGvYZM2Qbeg6WET6UQ1chPjbZ1dSF7DmloWzwAgn7HSZiCCkuk3q4-1A7WMCwFOaD/s400/10915.jpg" width="400" /></a></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_YrsSLLyySYC1agaMtmzyuNpd_iOUaI5heZJlli8hNJdc4vgfjMPadbhWvSDXEg_bvMI8nW8ynahbX2wHDhu3cBXLkmR3K31cZFBi9Owfys9eTVH6Zyh2spTNV54mvgWUvqHeZcrjE1S1/s1600/Afghan%252Bkids.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_YrsSLLyySYC1agaMtmzyuNpd_iOUaI5heZJlli8hNJdc4vgfjMPadbhWvSDXEg_bvMI8nW8ynahbX2wHDhu3cBXLkmR3K31cZFBi9Owfys9eTVH6Zyh2spTNV54mvgWUvqHeZcrjE1S1/s400/Afghan%252Bkids.jpg" width="400" /></a></div><br />
<br />
<span id="goog_204375583"></span><span id="goog_204375584"></span>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-57136901126199955262010-09-26T15:53:00.000-07:002010-09-26T15:53:20.519-07:00Don Kişot...<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNONzwb8lKXFoC42ryoLFeeWwFWEOb794U1pR3U1awGHaqfohP0j6l9q4SNlEqFIyxERDREHiinnOR_LxqnCwIelwg5puntLK1ziCjfJf_3xmpM45sexmer9P99krVT60aIFceLGlFSIW1/s1600/Quij2.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"></a>“İnsan hayatında üç kez don kişot’u okumalıdır. Kahkahanın bolca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta ve her şeye felsefe açısından baktığı ihtiyarlıkta.” diyor yazar.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNONzwb8lKXFoC42ryoLFeeWwFWEOb794U1pR3U1awGHaqfohP0j6l9q4SNlEqFIyxERDREHiinnOR_LxqnCwIelwg5puntLK1ziCjfJf_3xmpM45sexmer9P99krVT60aIFceLGlFSIW1/s320/Quij2.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" width="256" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Picasso'nun bir çok Don Kişot tablosundan biri</td></tr>
</tbody></table><br />
Sıradan, şişman bir köylü kızı olan Aldonzo'yu dünyanın en güzel ve asil kadını görür Don Kişot. Doğru hangisi? Köylülerin dediği gibi basit, çirkin bir köylü kızı mı Aldonzo yoksa Don Kişot'un dediği gibi eşsiz güzelliği olan Dulsinya mı o?<br />
Acaba Nazım ne diyor bu işe;<br />
<br />
<b>Don Kişot</b> <br />
<br />
Ölümsüz gençliğin şövalyesi,<br />
ellisinde uyup yüreğinde çarpan aklına<br />
bir temmuz sabahı fethine çıktı<br />
güzelin, doğrunun ve haklının:<br />
Önünde mağrur, aptal devleriyle dünya,<br />
altında mahzun ve kahraman Rosinant’ı.<br />
<br />
Bilirim, hele bir düşmeye gör hasretin halisine,<br />
hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek,<br />
yolu yok, Don Kişot’um benim, yolu yok,<br />
yel değirmenleriyle dövüşülecek.<br />
<br />
Haklısın, elbette senin Dulsinya’ndır<br />
dünyanın en güzel kadını,<br />
elbette sen haykıracaksın bunu<br />
bezirganların suratına,<br />
ve alaşağı edecekler seni<br />
bir temiz pataklayacaklar seni.<br />
<br />
Fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun,<br />
sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin<br />
ağır, demir kabuğunun içinde<br />
ve Dulsinya bir kat daha güzelleşecek.<br />
<br />
<span style="font-size: x-small;"><i> Nazım Hikmet Ran</i></span>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-67351711532174644332010-08-16T19:39:00.000-07:002010-09-14T17:39:52.768-07:00Ah Şu Kör Olası Aptal Burjuva Zihniyet<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwZltEMVn9Dtzvev7uXd4OeacMNh64pUY-rcXzkRMaQHqV9LYHSM68tixR7aKXl2gb9Vuhrr7dxJhNpfl4sdUG-TB0RhDaE5ebJK04gqZuj0DZmkudI9MV0FRmodCa-irV3vxn0i9qlCqM/s1600/Cahit_aral" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwZltEMVn9Dtzvev7uXd4OeacMNh64pUY-rcXzkRMaQHqV9LYHSM68tixR7aKXl2gb9Vuhrr7dxJhNpfl4sdUG-TB0RhDaE5ebJK04gqZuj0DZmkudI9MV0FRmodCa-irV3vxn0i9qlCqM/s200/Cahit_aral" width="180" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">1986'da Enerji Bakanı Cahit <br />
Aral (Radyasyonlu çayı içerken)</td><td class="tr-caption" style="text-align: center;"></td><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br />
</td></tr>
</tbody></table> Tarihimizde trajikomik olaylarımız bolca bulunuyor. İlk akla gelenlerden biri Çernobil nükleer faciasından sonraki radyasyonlu çay olayı. Bilimsel araştırmalar sonucu radyasyonlu olduğu bilinen çayları, demletip basının önünde içen o zamanın Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cahit Aral'ın 'ben içiyorum sizde için' açıklamaları. Dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın 'Az radyasyon'dan kimseye bişey gelmez' benzeri sözler. <br />
Şu anda herkesin oturup içi acıyarak güleceği bu olay, siyasetçilerin birbirini suçlayacağı bu düşüncesiz mantık şimdi yapılsa ne düşünürdünüz? Hele Türkiye'den başka bir ülkede olsa. Hele hele küreselleşmenin başkentlerinden birinde yapılsa. Bu basiretsizlik başka yerde yapılamaz diye düşünülür. Bir burjuva siyasetçisi için bile kendini yerinden ettirici, yıllarca alay edilecek bir durum.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
<b> Garip Ama Gerçek</b><br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOUfpptPNu-btcpnsLe6O2dQzxtps8zrtGJyqfxL2oNXPCv9o1fkKBNYGU3qEbnBXB42BTzZjY4n3pvIK15hZb2ErNWkNzlNgrIUzD2LqMg95SpdHh9eugrp2O184JMx9BexqHBEHfXwvz/s1600/0000094134.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="122" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOUfpptPNu-btcpnsLe6O2dQzxtps8zrtGJyqfxL2oNXPCv9o1fkKBNYGU3qEbnBXB42BTzZjY4n3pvIK15hZb2ErNWkNzlNgrIUzD2LqMg95SpdHh9eugrp2O184JMx9BexqHBEHfXwvz/s200/0000094134.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Meksika Körfezinden bir görüntü</td></tr>
</tbody></table><b> </b>Özgürlükler ülkesi ABD'de kısa bir sire önce dünyanın en büyük felaketlerinden biri meydana gelmişti. Büyük petrol devi BP'nin Meksika körfezindeki dev petrol deposu delindi ve denize dünyadaki canlı ekosistemini değiştirecek kadar petrol döküldü. Aylarca sürdürülen çalışmalar sonucunda daha yeni delik kapatılabildi. Meksika körfezinde hemen hemen hiç bir canlı yaşayamaz durumda. <br />
Olan kötü olaylar sonucunda doğal olarak bölgedeki turizm azaldı. Bizim cin fikirli ABD'li Cahit Aral'ımız Obama'nın aklına orjinal bir bir fikir geldi: Turizmi canlandırmak için oraya gidip yüzmek, bak burası temiz demek. (Şairlerde de böyle durumlar gerçekleşebilir; bir şairin başka şairin o konuyu yazdığını bilmeden benzer şiiri yazması gibi.)<br />
ABD Başkanı'nın Cahit Aral'dan haberi varsa daha da sevinmeliyiz, çünkü kendi burjuvazimiz süper güç ülkelere akıl ihraç ediyor. Ama bir farklılık var; Obama kızını da denize sokmuş. Acaba Cahit Aral kızına da o kanserli çaydan içirmiş miydi?<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiw0vCx66CjROakm0Amt18qxtgDg2Uxyc_FslUE8PR5Y-rU4oGm68U58U73IaskAD1B10gGN6k9RnDrhdb56rZzuOFVZaTw1wfQJ2VRk4f_EgDA_QDUFBdetE2NaQ5W04E97k2eYoRbAhfj/s1600/fft5_mf516136.Jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiw0vCx66CjROakm0Amt18qxtgDg2Uxyc_FslUE8PR5Y-rU4oGm68U58U73IaskAD1B10gGN6k9RnDrhdb56rZzuOFVZaTw1wfQJ2VRk4f_EgDA_QDUFBdetE2NaQ5W04E97k2eYoRbAhfj/s400/fft5_mf516136.Jpeg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Başkan Obama ve kızı Meksika Körfezi'nde yüzerlerken</td></tr>
</tbody></table>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-49551117153485824852010-06-05T18:15:00.000-07:002010-08-20T02:49:03.701-07:00Düşünmek Taraf Olmaktır..<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6JCb7cNw_94ScrmrumaTgMHhz76oGC17xLPpEYWLd22RXhtzyg1_HACDQZ6JctEarAxPfN0u8MUfDXxmjLXQRovY_htOD1TdNac8N5fooE-A6xUzu8p4a0RcL_vhBSZ7Ti6e5qyrwcyu1/s1600/taraf+5+haziran+kapak.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="295" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6JCb7cNw_94ScrmrumaTgMHhz76oGC17xLPpEYWLd22RXhtzyg1_HACDQZ6JctEarAxPfN0u8MUfDXxmjLXQRovY_htOD1TdNac8N5fooE-A6xUzu8p4a0RcL_vhBSZ7Ti6e5qyrwcyu1/s400/taraf+5+haziran+kapak.JPG" width="400" /></a></div><br />
İnsanın içini acıtan İsrail meselesinden böyle komik, daha doğrusu trajikomik bir şey çıkacağını hiç tahmin etmezdim. Taraf gazetesi yine yaptı yapacağını.<br />
Bir ay öncesine dönelim; o zaman ülkemizde siyasetin ana ekseni darbeci - darbe karşıtı şeklinde ilerliyordu. (Aslı liberal - milliyetçi eksen tabi ki.) Biraz değişmişti bu ama yine de liberal ve islamcıların en büyük kozu, karşısındaki şahıs ya da kurum kim olursa olsun kendi gibi düşünmüyorsa darbeci diye yaftalamaktı. Buna gerçekten inanıyorlar mıydı? Bilemiyorum ama bir çok insanın en büyük paranoyasının darbe olduğundan eminim. (Sakın buradan darbeyi desteklediğim çıkmasın.)<br />
Türkiye'nin içinde bulunduğu özel sürecin en önemli yapılarından biri 'Taraf' gazetesi. Taraf'ın severlerinin de dünyanın en kötü şeyi nedir sorusuna verecekleri cevap çoğunlukla 'darbeci olmak' olduğuna eminim.<br />
Bu iddiamı kanıtlıyorum: Yukarıdaki resimde gazetenin dünkü sayısının sürmanşeti var. Taraf, okurlarına İsrail halkının ne kadar ırkçılaştığını, Erdoğan düşmanı olduğunu anlatmak için İsrail'li bir taksicinin sözlerini manşete koyuyor. (Resimde özellikle kırmızıyla altını çizdim.) <br />
İsrail halkı o kadar ileri gitmiş yani, darbe bile istiyor. Yardım gemisindeki ölümleri desteklemişler, Gazze'de çocukların öldürülmesinde içleri sızlamamış; bunlardan daha önemlisi var darbe yandaşlığı yapmaya başlamışlar, var mı daha ötesi?ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-91294686564575700652010-05-10T17:11:00.000-07:002010-08-20T02:43:16.866-07:00Hemingway'in kısacık öyküsü<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDS5MCatjfQFYprnyhw4ZUWAZImJMqKHfWdpV-ylUNMFwby6yo6Y1k3fV8uhyphenhyphenJ0l7WsQSYTIAH3ayTFjRI3iYtj-yGKfeKJ8ox-d1yNFdJP_AP_UTeG9R9l_vA5JAHQuOvSYQJUZ1VAgOs/s1600/Bebek+Ayakkab%C4%B1s%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDS5MCatjfQFYprnyhw4ZUWAZImJMqKHfWdpV-ylUNMFwby6yo6Y1k3fV8uhyphenhyphenJ0l7WsQSYTIAH3ayTFjRI3iYtj-yGKfeKJ8ox-d1yNFdJP_AP_UTeG9R9l_vA5JAHQuOvSYQJUZ1VAgOs/s200/Bebek+Ayakkab%C4%B1s%C4%B1.jpg" width="200" /></a></div>1920 yılında Hemingway ve arkadaşları 10 dolarına iddiaya girerler; altı kelimelik bir öykü yazıp yazamayacağı üzerine. Hemingway altı kelimelik öyküyü yazar ve iddiayı kazanır. Öykünün orjinali şöyledir:<br />
<div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b><i>"For sale: Baby shoes, Never worn”</i></b></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
</div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><i><span style="font-family: inherit;">Türkçeye</span> </i><span style="font-weight: bold;">"Satılık: Bebek potini, hiç giyilmedik." </span><span style="font-family: inherit;">ya da</span><span style="font-weight: bold;"> </span><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif; font-weight: bold;">"Sahibinden satılık: Bebek potini, hiç giyilmedik." </span><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">şeklinde çevrilebilir.</span></div><div style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Satan dükkan sahibi değil. Potin satan kişinin kendisinin ya da çocuğunun olmalı. Alınmış ama hiç giyilmemiş. Ayakları hiç olmamış mı acaba? Satıyor. Demek ki paraya ihtiyacı var. Belki de görmek istemiyor onları<span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">.</span><br />
<span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Bizim hayal gücümüze bağlı olarak türevleri üretilebilir.</span><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;"> </span></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><br />
<b><span style="font-family: "Helvetica Neue",Arial,Helvetica,sans-serif;">Sınırımız kendi hayalgücümüz.</span></b></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></div><div style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"></div>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-22141362291675739892010-04-20T18:08:00.000-07:002010-08-20T02:42:47.837-07:00Tereyağı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy35Wfy_w2NXWH1LzDrlIoIBU64eR-4x7rL98eRffhK5dLqhrWcwBy859yy8N4f2zUTVmpvN4Rpjb1Gv00bxmim34X827ELd-pevrHhFn4T_iKTsIZFAqXW4jRamYy_06SS6qBN186uduE/s1600/hitler8if.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy35Wfy_w2NXWH1LzDrlIoIBU64eR-4x7rL98eRffhK5dLqhrWcwBy859yy8N4f2zUTVmpvN4Rpjb1Gv00bxmim34X827ELd-pevrHhFn4T_iKTsIZFAqXW4jRamYy_06SS6qBN186uduE/s400/hitler8if.jpg" width="400" /></a></div><br />
Hitler amca! <br />
Bir gün de bize buyur. <br />
Kakülünle bıyıklarını <br />
Anneme göstereyim. <br />
Karşılık olarak ben de sana <br />
Mutfaktaki dolaptan aşırıp <br />
Tereyağı veririm. <br />
Askerlerine yedirirsin.<br />
<br />
<br />
<b> Orhan Veli</b><br />
<span style="font-size: xx-small;"> (Eylül 1939) </span>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-31445141660753034092010-04-20T17:39:00.000-07:002010-08-20T02:42:13.836-07:00Küçük İnsanların Büyük Hayatları (Dostoyevski-İnsancıklar)<div align="LEFT" style="margin-bottom: 0cm;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_FCIFaDXq6ZZcRIkBlzowvzjsIWiKOJ8jrYrtZlbrPhVNutpDdhqmNCVE1LKnwBlYrtfAOsHMgywk-gzf3emdBuiO1lWCy2qOyEkCZ-Pt8efcfxaLX7Q0ZyLi697kTLPm-LEsFJmKv0f7/s1600/Dostoyevski-%C4%B0nsanc%C4%B1klar.gif" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_FCIFaDXq6ZZcRIkBlzowvzjsIWiKOJ8jrYrtZlbrPhVNutpDdhqmNCVE1LKnwBlYrtfAOsHMgywk-gzf3emdBuiO1lWCy2qOyEkCZ-Pt8efcfxaLX7Q0ZyLi697kTLPm-LEsFJmKv0f7/s200/Dostoyevski-%C4%B0nsanc%C4%B1klar.gif" width="135" /></a></div><span style="font-size: small;"> Dostoyevski'nin ilk romanı İnsancıklar (1844) edebiyat tarihinin tuhaf vakaların biridir. Dostoyevski henüz 23 yaşındaydı, kimseye söylemeden bir köşede yazdı İnsancıklar'ı. Bitirdiğinde bir arkadaşı vasıtasıyla el yazmasını dönemin yazarlarından Nekrassov'a ulaştırdı. Nekrassov o kadar beğenir ki romanı, kendi deyimiyle “yeni Gogol'la” tanışmak için sabahı beklemeden gece yarısında yazarın evine gider ve romandan duyduğu hoşnutluğu iletir. Dostoyevski dahi aldığı bu olumlu tepkiye şaşırır, ileriki zamanlar anılarında bunu sıkça dile getirmiştir. </span><span style="font-size: small;"> </span><br />
<span style="font-size: small;"> Kitabı basılan yazar, İnsancıklar'la Rusya'da beklemediği kadar büyük bir üne kavuşur. Ancak bu romandan sonra kısa sürede unutulur, bu ününü tekrar yirmi yıl sonra Suç Ve Ceza ile yakalayabilir.</span></div><div align="LEFT" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"> Roman birbirleri ile karşı evlerde kalan iki yoksul sevgilinin karşılıklı mektuplaşmalarıdır; Makar Devuşkin ve Varvara Dobroselova. Hakikaten insancık tanımına uyan iki kişidirler. Sürekli birbirlerine olan sevgilerini anlatırlar mektuplarında; alçak gönüllülük yaparlar sürekli; yoksuldurlar ama hediye alırlar, para gönderirler birbirlerine diğerini mutlu etmek için. Daha da ötesi yoktur. Varvara daha güzel yazar mektupları; betimlemeleri daha güzel yapar, duygularını daha güzel ifade eder. Makar bunun altında kalır hep, sürekli geliştirmeye çalışır kendini. Ortaya çıkan durum bize günün Rusya'sında ki edebiyatın durumunu aktarır. </span></div><div align="LEFT" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"> Bu çokta insanı kitabın başında tutmayacak hikaye, Dostoyevski'nin mükemmel anlatımıyla kendini bir solukta okutuyor. Aşağıda verilen alıntı Dostoyevski'nin akılcı anlatımını yansıtıyor: </span></div><div align="LEFT" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><i> <span style="font-size: x-small;">“(...) Devrisi akşam evin içinde el ayak çekildikten, herkes yattıktan sonra Pokrovski odasının kapısını açtı, eşikte durup konuşmaya başladık. O zaman birbirimize söylediklerimizden hiçbirini anımsamıyorum. Yalnızca çok korktuğum, şaşırdığım, kendi kendime kızdığım aklımda. Sabırsızlıkla konuşmamızın sonunu bekliyordum, oysa bir yandan da sözü uzatmaya bütün gücümle çalışıyordum. Gün boyu hep bu anı beklemiş, soracağım soruları, vereceğim yanıtları hazırlamıştım... (...)”</span></i></span></div><div align="LEFT" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><i> </i></span><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">Ne kadar gerçek değil mi? Yüz altmış altı yıl önce yazılmış ve hiç eskimemiş. Sürekli anlamlanarak ilerlemiş.</span></span></span></div><div align="LEFT" style="margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;"> Alıntı yapılacak bölüm çok. Bunun yerine küçük insanların küçük hayatlarını, küçük dertlerini Dostoyevski'nin akılcı anlatımıyla nasıl büyük hayatlara, büyük dertlere dönüştüğünü bir an önce okumaya davet ediyorum.</span></span></span></div>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-81428326823442083562010-04-18T16:20:00.000-07:002010-08-20T02:41:06.615-07:00Atam Sen Rahat Uyu...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-DrpOpllzGVfIsZ_XiGW3DzTREyOzVP0hievEkHomJt_gHn94H29wVM7WA0dZMU_iEo7PUSCOaaIQVSc83tUqPt3ksq0ESp3XFohAbuodzNTOHLd5STWqKoFYfqfJE8j4VZWrE6c_vz2p/s1600/cumhuriyet_gazetesi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-DrpOpllzGVfIsZ_XiGW3DzTREyOzVP0hievEkHomJt_gHn94H29wVM7WA0dZMU_iEo7PUSCOaaIQVSc83tUqPt3ksq0ESp3XFohAbuodzNTOHLd5STWqKoFYfqfJE8j4VZWrE6c_vz2p/s200/cumhuriyet_gazetesi.jpg" width="200" /></a></div><b>Cumhuriyet gezetesi</b> yine yaptı yapacağını, bir kez daha bu kadar da olmaz dedirtiyor insana. Üç yeni yazar eklemiş yazar kadrosuna; ikisini tanımıyorum ama üçüncüsünü gayet iyi tanıyorum... Roman yazarımız, şairimiz, yönetmenimiz, ünlü <b>Cihangir aydınımız</b> Tuna Kiremitçi'miz Cumhuriyet'e yatay geçiş yapıyor. Yakında kültür sanat yönetmeni de yaparlar onu. <br />
Çözülüşe" <b>direnç uygulayan</b>" Cumhuriyet, sadece politika konusunda "direniyor." İşte bu yüzden ilerlemiyor, geriliyor. "Issız Adam" kopyası filmi ile başarılı yönetmen ünvanı alan <b>Tuna Kiremitçi</b> işte bu yüzden günlerce reklamı yapılarak Cumhuriyet yazarı oluyor.<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK3ycZOSZd-5ExCE8vd9kF60pdK-blv3qo4Oab7scEsbfNQoa-OwZidVpCvTPFgcWJRWZLB3mH2dISHJ4x0P2AU-_Z_ub3ZzssI4GTL2jEiUBhsQA-joy8_avO96vZImPUeLHBDUBNYhTV/s1600/tuna-kiremitci.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK3ycZOSZd-5ExCE8vd9kF60pdK-blv3qo4Oab7scEsbfNQoa-OwZidVpCvTPFgcWJRWZLB3mH2dISHJ4x0P2AU-_Z_ub3ZzssI4GTL2jEiUBhsQA-joy8_avO96vZImPUeLHBDUBNYhTV/s200/tuna-kiremitci.jpg" width="131" /></a>Şimdi Cumhuriyet okur-yazarlarının gururla söylediği ama söyleyenlerin sesinin giderek kısıklaştığı o meşhur marşı bir kez de hep beraber söyleyelim. "<b>Atam sen rahat uyu, bekçisiyiz biz Cumhuriyet'in..</b>"<br />
<br />
Cumhuriyet Gazetesi yönetimine ve Tuna Kiremitçi'ye başarı dileklerimi bir kez daha iletiyorum. <b>Kolay Gelsin...</b>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-15448277400009399432010-04-11T15:57:00.000-07:002010-08-20T02:37:15.699-07:00"Vavien"<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrs_dLvyD19x9gZtYFSZlr_ze4ixt90iElBtkExOCv2agKu1PE3qaYTvoomEVUDiVbmQl-5BcjXxKZTzrTjGHgV6-ZUunXQK5l4zwUkK9hxOuLJ5qO8vduWyVaiB-eHBwyXZw2tR_9rCKv/s1600/vavien-afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrs_dLvyD19x9gZtYFSZlr_ze4ixt90iElBtkExOCv2agKu1PE3qaYTvoomEVUDiVbmQl-5BcjXxKZTzrTjGHgV6-ZUunXQK5l4zwUkK9hxOuLJ5qO8vduWyVaiB-eHBwyXZw2tR_9rCKv/s200/vavien-afis.jpg" width="138" /></a></div> Kocasının kasabaya yeni açılacak huzurevinin elektrik işlerini alması için milletvekiline sorar kadın;<br />
<span style="font-size: small;"><i>-Siz demediniz mi? Kendi adamımız dururken, niye dışarıdan adam gelsin?</i></span><br />
Bu konuşma "Vavien" filminde geçiyor. Filmin genelini anlatmıyor bu konuşma, bu örnek sadece bir ayrıntı. Sadece beğendiğim için koyuyorum bu konuşmayı. <br />
Filmi yeni izledim. Yeni izlemenin heyecanıyla şiddetle tavsiye ediyorum okura. Uzun uzun analiz etmeyip kısaca söyliyeyim; film kasabada yaşayan bir aileyi konu alıyor. Baba, anne ve oğul; karısını sevmeyip mutluluğu başka bir kadında arayan bir koca, en büyük korkusu kocasını kaybetmek olan bir kadın, ergenlik çağında bir erkek evlat. Bu ailenin gerçekçi hikayesi. <br />
Küçük ayrıntılar çok hoşuma gitti filmde. Mesela; filmin en ciddi sahnesinde sigara yakılan çakmağın ışıklı olması çok garipti. O kişinin sınıfsal konumunu güzel ifade ediyor o yanıp sönen çakmak.<br />
<br />
<b>Yönetmen: </b> Taylan Biraderler<br />
<b>Oyuncular:</b> Engin Günaydın<br />
Binnur Kaya<br />
Settar Tanrıöğen<br />
<br />
<b>Tavsiye Yazılar</b><br />
<a href="http://haber.sol.org.tr/elestiri-noktasi/vavien-haberi-21850">Güzel bir eleştiri yazısı</a><br />
<a href="http://www.resetmagazine.net/resetsayi49/sinema/Vavien.html">Bu yazıda güzel</a>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-67652105281790497662010-04-06T15:42:00.000-07:002010-08-20T02:38:32.820-07:00İşte Özgür Ve Gerçek Mutlu İnsan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8EPrfbRuBE8QYFCRW17ox11YOy7WTtB2lukGpUwDfOr1ZirXSpAjcIYnK446VnkDTuwiDMPq8fEz8gr5SV71Ec6Fz9QghVpGM4-0ZYN3YaS3BlccdSHIou7hvr2G4I3iO8WPO530y3km5/s1600/34713694.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8EPrfbRuBE8QYFCRW17ox11YOy7WTtB2lukGpUwDfOr1ZirXSpAjcIYnK446VnkDTuwiDMPq8fEz8gr5SV71Ec6Fz9QghVpGM4-0ZYN3YaS3BlccdSHIou7hvr2G4I3iO8WPO530y3km5/s400/34713694.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>Bütün haber siteleri bunu yazıyor; Apple'in yeni ürünü "ipad" çıktı. Apple Shop'ların Önlerinde geceden devasal kuyruklar oluştu. İşte mutlu sona eren bir insan. Gece sabaha kadar beklemiş ve hemen gidip ipad'ini almış. Onun gibi gerçek mutluğu tatmak isterseniz size kötü bir haberim var; ipad şuanlık sadece ABD'de piyasada. Yakında Türkiye'ye gelmesini heyecanla bekliyoruz. Hatta <b>şimdiden Teknosa'nın önünde sıraya geçelim</b>.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbVqyVfjwSGKh_dUiRbExdHQGfVxs77lWrnzo2ERvjIYDLr0GRh7f0HaBhA2Z20Lnh2QMaaVkRI7jd6Nz_xBcu7yM6GQCi-rPBL-3TyTlLaZjAWayv2DMCWxJ78_Wr_JA7gY0Mbjytkd5m/s1600/34706563.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbVqyVfjwSGKh_dUiRbExdHQGfVxs77lWrnzo2ERvjIYDLr0GRh7f0HaBhA2Z20Lnh2QMaaVkRI7jd6Nz_xBcu7yM6GQCi-rPBL-3TyTlLaZjAWayv2DMCWxJ78_Wr_JA7gY0Mbjytkd5m/s400/34706563.JPG" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;">Gece sıra beklerken uykuya dalanlar da var, internette vakit geçirenlerde. Zaman geçmez yoksa...</div><div style="text-align: center;"><br />
</div><div style="text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfHAdSoU2r4q5gbpJCnolODmkz8zhDx-LYnrcAXH2iCM0VYNVx2wzN-O6NOVWndnuLqSARQ2yjV5eJM51ye0tdBFZrgi9E_nOnbOhMvzXBYI4FC34vz5yg_hZBwXph-dWi2TotaFbpe6_l/s1600/06ipad_CA0-articleLarge.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="220" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfHAdSoU2r4q5gbpJCnolODmkz8zhDx-LYnrcAXH2iCM0VYNVx2wzN-O6NOVWndnuLqSARQ2yjV5eJM51ye0tdBFZrgi9E_nOnbOhMvzXBYI4FC34vz5yg_hZBwXph-dWi2TotaFbpe6_l/s400/06ipad_CA0-articleLarge.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;"> İşte sıranın en önünde durup ipad'ini hemen alan insan. Apple çalışanları Apple adına onu alkışlıyor. Basın kapıda bin dolar verip ipadini satın alan bu dünyanın en mutlu insanını foğraflamak için.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-56751536198241022882010-04-03T18:05:00.000-07:002010-08-20T02:39:50.177-07:00Nefes AlamıyorumÇok sinemaya gitmem çünkü param yok o kadar. Ama sinemada film izlemenin keyfini bilirim. Film festivallerinin vazgeçilmez mekanı, Cumhuriyet'le yaşıt, tarihi Emek Sineması artık yok. Yerine alışveriş merkezi yapılacak diyorlar. Alışveriş merkezinin içinde sinemada olacakmış. Daha lüks olur herhalde.<br />
İnsanlar kapalı alanlara kaçıyor. Daha fazla duvar, daha fazla çimento, daha fazla beton, daha az gökyüzü. <br />
<b>Nefes alamıyorum artık.</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzAI5ubp5ou2iRHOE6KeZ7KFmUIH5IeacKuq9s161wrD06WogtkQy2jcay447euPPFPnsnEj3sPc_Lq7oR_H7ubb_gHAr4cQsonFadBDsmUEc2XbtKXwFT8hpDp6l4dyL1S3Uw0GS7IG6M/s1600/100403g%C3%BCnay3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="277" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzAI5ubp5ou2iRHOE6KeZ7KFmUIH5IeacKuq9s161wrD06WogtkQy2jcay447euPPFPnsnEj3sPc_Lq7oR_H7ubb_gHAr4cQsonFadBDsmUEc2XbtKXwFT8hpDp6l4dyL1S3Uw0GS7IG6M/s400/100403g%C3%BCnay3.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;"><span style="font-size: x-small;">İstanbul film festivali açılış konuşması sırasında kültür bakanı protesto edildi.</span></div><div style="text-align: center;"><span style="font-size: x-small;">Göstericiler Emek Sineması'nın kapatılmasını protesto ettiler.</span></div>ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-765205765945050719.post-36492869329951173982010-01-27T19:47:00.000-08:002010-08-20T02:40:31.444-07:00Bağlaç Ve BağlaçEn çok bağlaçlara üzülüyorum dilimizde; cümleleri güzelleştirdiği kesin ama onlar olmasa da olabiliyor cümleler. Hemen hemen her cümlede varlar, özellikle uzun cümlelerin vazgeçilmezleri ama okur ve yazar onların farkında bile değil.<br />
En üzüntü verici durum ise başlıklarda geçen bağlaçlar oluyor. Başlıktaki her kelime büyük harfle yazılıyor, sıra bağlaca gelince küçük harfle yazılıyor. Mesela "Genel Grev ve Halk Düşmanlığı Üzerine" gibi. Cümlenin asıl yükünü çeken emekçi bağlaç aşağılanarak küçük harfle başlatılıyor. O orada ama orada yokmuş gibi...ERENhttp://www.blogger.com/profile/15108404423143134118noreply@blogger.com0